KARAR 27: Gazeteciler aceleci ve peşin hükümlü davranmamalıdır (27 Haziran 2014)
Ülkemizde son zamanlarda yaşanan bazı olaylar ve bu olayların medyada yansıtılışı, gazetecilik etiğinin en önemli ilkelerinden birisinin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
Medya Etik Kurulu tarafından ilan Gazetecilik Meslek İlkeleri’nin 4. maddesinde şöyle denilmektedir: “Basın yayın organları masumiyet karinesine saygılı olmalı, suçluluğu yargı kararıyla sabit olmadıkça herhangi bir kişiyi suçlu ilan edecek yayın yapmaktan kaçınmalıdır. Yargı süreci devam eden davalarda iddialar ve savunmalar adil ve dengeli biçimde aktarılmalıdır.”
Kurulumuzca önemle vurgulanan bu ilke, aynı zamanda dünyanın her yerinde, üzerinde hassasiyetle durulan, evrensel bir meslek ilkesidir. Medyanın kitlesel erişim gücü, bu ilkenin gözetilmemesi halinde, pek çok insanın yaşamında geri dönüşü imkânsız yaralar açabilmektedir. Masum bir insanın bu yüzden, itibarını, kariyerini ve hatta yaşamını yitirmesi söz konusu olabilmektedir.
KKTC gibi, dünya ölçeğinde küçük sayılan bir ülkede, gazetecilerin masumiyet karinesine uygun habercilik yapması daha da büyük bir önem kazanmaktadır. Böyle ülkelerde kişisel tanışıklık ve sosyal bilinirlik düzeyi yüksek olduğundan, medya tarafından yargısız infaza uğrayaan insanların, hayatlarının kalan kısmını dışlanmadan geçirmeleri neredeyse imkânsız hale gelebilmektedir.
Bu bakımdan, Kıbrıs Türk medyasının, “yargı kararı olmadıkça hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği” ilkesine uygun davranması hayati öneme sahiptir.
Ülkemizde son günlerde art arda meydana gelen bazı üzücü olaylar, kamuoyunu derinden sarsmıştır. Bu olaylardan ilki, Polis Müfettişi Mehmet Bayraktar’ın, Kuruova köyünde henüz aydınlatılamayan bir cinayete kurban gitmesiydi. Halk arasında haklı infiale yol açan bu cinayete, doğal olarak medya da büyük ilgi gösterdi.
Böyle zamanlarda medyanın birincil görevi, hiç kuşkusuz kamuoyunu doğru biçimde bilgilendirmektir. Medya ayrıca, toplum vicdanı adına, cinayetin aydınlatılması sürecinin ısrarlı takipçisi olmalı ve genel olarak suçla mücadele konusunda ilgili makamları istim üstünde tutmayı başarabilmelidir. Ancak, suç ve suçlularla mücadele, hiçbir kişiye ve gazeteciye aceleci ve peşin hükümlü davranma hakkı vermez. Gazetecilerin, henüz soruşturma ya da yargılama safhasında olan davalarla ilgili yargısız infaza girişmeleri hiçbir şekilde kabul edilemez.
Bilindiği gibi Mehmet Bayraktar cinayetinin hemen ardından, suçlu ya da suçluların ortaya çıkarılması için başlatılan çalışmalar çerçevesinde pek çok kişinin ifadesine başvurulmuş; bazı şüpheliler gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Bu aşamada bazı medya kuruluşlarının oldukça aceleci davranarak “şüphelileri” suçlu ilan ettikleri gözlenmiştir.
Konuya ilişkin haberlerin genellikle “masumiyet karinesi”ne uygun bir dille kaleme alındığı dikkat çekse de özellikle haber başlıklarında üslubun şaştığı ve fail ya da faillerin kesin olarak ortaya çıkarıldığı yanılgısına yol açıldığı gözlenmiştir.
Her haber, başlığı, metni ve fotoğrafıyla bir bütündür ve bu bakımdan her noktasının ilkelere bağlı bir titizlikle işlenmesi gerekmektedir. Haberi daha ilgi çekici kılma adına başlıkta abartılı ifadelere yer vermek başlı başına bir etik sorundur. Cinayet olayında “şüpheli” sıfatıyla tutuklanan kimi kişiler, daha sonra mahkemece serbest bırakılmıştır. Bu durum, peşin hükümlü davranarak, polisin sorguladığı herkesi suçlu sayan gazetecilik anlayışının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Benzer bir durum, Gönyeli’de meydana geldiği söylenen ve ilk başta “tecavüz” olduğu sanılan bir başka olayda daha yaşanmıştır. Bir kişi, polise, “tecavüze uğradığı” şikayetinde bulunmuş ve şikayet ettiği kişinin tutuklanmasına neden olmuştur. Fakat tahkikatın ileri aşamalarında, pişmanlığını dile getirerek, kendisinin yalan söylediğini ve suçladığı kişinin masum olduğunu açıklamıştır. Sorun şu ki; medyada bu kişinin yalan ihbarını tez elden doğru kabul eden ve daha sonra iftiraya uğradığı anlaşılacak olan genci “tecavüzcü” olarak damgalayan çeşitli haberlere yer verilmiştir.
Mahkemece serbest bırakılan genç, halihazırda itibarını yerle bir eden haberlerin yarattığı tahribatı tamir etmeye çalışmaktadır. Ne yazık ki olayın bu hale gelmesinde yine “masumiyet karinesi” ilkesinin gerektirdiği basit ve uygulanabilir gazetecilik prensiplerini hiçe sayan meslek mensuplarının vebali vardır.
Art arda yaşanan cinayet ve tecavüz iddiası olaylarını, gazetecilik etiği sınırları içerisinde haberleştiren medya kuruluşları da vardır. Kurul, bunları özel olarak kutlamayı da kendine bir borç bilmektedir.
Fakat, medyanın genelinde, her iki olayda etik ilkeleri gözetmeme eğiliminin daha belirgin olduğu ve yaygın bir ihlalin göze çarptığı dikkat çekmektedir. Bu bakımdan, Medya Etik Kurulu, yukarıda özetlenen iki olayın ardından, kendi Meslek İlkeleri’nin 4’üncü maddesinde ifadesini bulan “hiç kimsenin yargı süreci tamamlanmadan mahkum ilan edilemeyeceği” evrensel ilkesini, bütün medya kuruluşları ile medya mensuplarına bir kez daha önemle hatırlatma kararı almıştır.
Kurul, ayrıca daha önce aldığı 24 numaralı tavsiye kararını bir kez daha dikkate getirme ihtiyacı hissetmiştir. Söz konusu karar, polis haberlerinde kişilere dava okunana kadar zanlıların açık isimlerinin ve görüntülerinin yayımlanmamasının daha doğru olacağını öngörmektedir.